Herşey normal başlamıştı, 15-20 günlüğüne Lübeck-Hamburg’dan (Baltık Denizi) Güneşe hasretliğimizi gidermek için Alman arkadaşım Norbert ile birlikte Akdeniz sahillerine inecektik, ikimizde DJ olarak çalıştığımız mekanlardan en fazla 15 günlüğüne diyerek yola çıktığımızda bunun 20 güne dayanabileceğini çok iyi biliyorduk.Ama pek öylede olmadı 🙂
O zamanlar kullandığım spor BMW arabasını herhalde fazla bastırdığım için ilk molayı Fransa’nın Lyon şehrinde verme mecburiyetinde kaldık, tipik bir BMW termostat sorunu (su kaynatma) Hafta sonuna denk geldiği için 2 gün sorunu gidermek için beklerken bu güzel şehiride böylelikle tanıma fırsatımız olmuştu, yoksa transit geçecektik, bu arada Fransa’nın Almanya’ya nazaran pahalı bir ülke olduğunuda çabuk anlamıştık. Aslında, daha öncede belirttiğim gibi amaç Akdeniz sahilleri olsunda neresi olursa olsun diye yola koyulduğumuzda, belki şöyle bir Fransa Cote D’Azur‘ den başlayarak, ufaktan sahil şeritinden İspanya’ya doğru yol almak, neresi hoşumuza gidersede orada takılmakdı, fakat yol boyu tanışdığımız kişiler bize Fransız sahillerinin daha çok Schickeria Jetset in cirit attığı oldukçada sıkıcı ve enteresan olmayan yerler olduğunu sık sık anlatmışlardı, onun için rotamızı değiştirerek, ver elini Barcelona….
İyikide öyle yapmışız! Bu şehir bizi öylesine büyülemiştiki tam 5 gün takıldık, bu arada ‚Valencia’nın metninide o kadar duymuştukki tabiiki orayada uğrayacaktık, ve 7 gün Valencia bize çok iyi gelmişti. Mademki buraya geldik, birde Cebelitarık’ı görelim dedik, orayı ve sahil boyu beton yığınından ibaret olan çirkin binalarıda gördükten sonra Valencia’ya geri dönmemiz kolay ve çabuk olmuştu. Fazla vaktimizde kalmamıştı tatilimiz artık bitiyordu, Haritamızı sabahleyin masanın üstüne yatırdık…
(Bu arada anlatıklarım 80li yılların başlarındaydı, o zamanlar öyle cep telefonları + internet falan yok. David Bowie Yatını bizim Ege kıyılarına demirliyerek gününü gün ettiği, Mick Jagger’in elini kolunu sallayarak Bodrum sokaklarında kimse tarafından tanınmadığı için rahat rahat dolaştığı yıllar.)
Haritada! Valencia ile İbiza’nın karşı karşıya olduğunu keşfettik!(günaydin) Komik ama öyle! O dönemde bir kaç seneden beri İbiza adasının Alman Medyasında büyük bir patlak vermesi bizim hiç ama hiç umurumuzda değildi…takii o güne kadar, merak ya bu. Karşımızda duran bu Adanın havasını teneffüs etmeden tatilimizi noktalayamazdık. Hemen gidip Arabalı Vapur için bilet aldık, ve o geceki vapurda yaşadığımız Party (Sex and Drugs and Rock and Roll) bizi nelerin beklediğinin sinyallerini verdi. Adaya ertesi günü ayak bastıktan, tam dörtbuçuk ay sonra tekrar ayrıldık… 🙂 eee…..bazen öyle herşey planlandığınız gibi gitmiyor.
İBİZA 80 li Yıllar ‚KU Club‘
Bir Pansiyona yerleştikten sonra, ertesi gün Limanda bir Barda kahvaltı ederken, birileri elimize bir Flyer sıkıştırdı, öyle herkesede vermiyorlar gözlerine kestirdikleri bizim gibi garip ve eksantriklere, zannedersem giydiğimiz deri pantalonlar (birimizde bordo rengi birimizde siyah) İbiza’nın Scenesine girmemize oldukça katkıda bulundu. O Akşamki Party için verilen Davetiyede, bir kroki çizilmiş okadar… Okey! Nasıl olsa Adayı daha henüz tanımıyoruz, O Akşam bir takılalım, nasıl olsa Araba var dedik, ve yola çıktık. Gideceğimiz yer Adanın tam göbeğinde Merkezden oldukça uzak, yollar karanlık adres madres doğru dürüst okunmuyor, 1-2 saat süren zahmetli bir arayıştan sonra, büyük çam ağaçları içinde 70-80 metre aralıklarla bulunan 15 Villa….?? Hoppala,,iyide hangisi bizimki? Arabayı Park ettikten sonra, Pencerelerden içeri bakmaya karar verdik, başka çare yok, içerlerine baktığımızda ise karar vermek dahada zorlaştı bu villaların yarısında çümbüş alem diğerleride kalabalık fakat, daha sanki entelektuel takılmalar, 3-4 tanesini favori olarak belirledikten sonra, ilk kapısını çalacağımız Villanın içindeki ortam (Fashion TV halt etmiş) öyle bir ortam, Felaket! Kapıyı en nihayet çaldık, ev sahibi Fransız Kızla daha kapıda bizim elektiriğimiz o kadar tuttuki, uzun lafın kısası….2 gün sonrada Pansiyondan çıkarak bavullarımızla Villaya taşındık.
Adaya ayak uydurmamız fazla sürmedi zaten, geceleri ‚chanel 5‘ ve ‚ Aramis‘ kokuları ile saat 01.00-02.00 den sonra piyasaya çıkılır, o tarihde dünyanın en büyük (‚Studio 54‘ NewYork daki discodan daha büyük) en revaçta kulübü olan 8000 kişilik ‚KU‚ ya gidilir, Coco-Loco-Barda Coco Loco içilir, Açık havada çeşitli tepelerden oluşan ve birde kalesi olan bu muhteşem mekanı anlatmakla bitmez, yukarıdan aşağıya baktığınızda, ortadaki büyük yüzme havuzun ortasındaki tahtadan geçerek show yapanların yanısıra, etrafındaki dans pistinde ayaklarındaki patenlerle dans ederek servis yapmaya çalışan garson kızlar vs.vs Bütün gece dans ettikten sonra sabaha doğru, İbiza’nın en eski mekanı olan ‚Pacha‚ya uğranır, arada sıradada ‚Amnesia‚ya uğranarak Ünlü kişilerinde dans pistinde performansları seyredilerek dansa devam edilirdi. Bu 3 (Open-Air-Clubs) Clübün DJ leri Alfredo (Amnesia) Pippi (Pacha) Ku (Cesar) yaptıkları Balear karışım Elektro Latin ritimleri ile İbiza’nın Soundunu oluştururlardı. Mutlaka bu konudada İbiza’ya 70 li yıllarda yerleşen ve çılgın bir Adaya dönüştüren Hippie çiçek çocuklarınında payları büyük, onların getirdikleri yaşam felsefeleri ‚Love & Peace‘ artı Beach Partylerinde çaldıkları Müziklerle İbiza’yı İbiza yapan onlardı, bunları orada yaşadıkça zamanla dahada iyi anladım.
Ortalık çeşitli ritimlerle kaynıyordu. Bizim gibi, Müzikle ilgilenen insanlar, oldukça açık bir şekilde İbiza mutfağında yeni bir tarzın oluştuğununda işaretini alıyordu. Bir tarafta Balear karışım Elektro Latin ritimleri, öbür tarafta daha yeni doğuma hazırlanan New Wave in yeni çocukları‚The Police – Message in a Bottle‘ parçaları ile resmen adayı teslim almışlardı.onun için bu parça benim için her zaman İbiza ile bağlantılıdır.
İbiza’dan Bazı Müzisyenler
Kaldığımız Villanın Sahipleri 2 Paris’li Fransız kızın çevreleri o kadar geniştiki öyle ekstradan Party falan vermeye gerek yoktu, her gün, her saat başı Party! Yoğun bir trafik, gelen giden pek belli değil, duş alırken birileri gelip sabun istiyor, Mutfakta birileri gelip Yemek yapıyor sonra yok oluyor. İlk günler biraz şaşırmıştım, fakat çabuk alıştık. Orman içindeki sitenin, yan tarafında bir Kamp yeri vardı oradan kafa dengi bazı kişilere bizimkiler izin vermişlerdi. Aralarında birisi vardı, tam bir Hippie, o mutfağa girdiğinde diğerlerine nazaran daha fazla takılıyor daha güzel kokular geliyordu, gelen giden herkesle olduğu gibi onunlada bol bol sohbet ederdik, aradan 2 ay geçmişti, sonra bir gün yine geldiğinde yandaki Villanın Sahibi Kız bize bakarak dediki ‚Ya siz neden hep Almanca ve İngilizce konuşuyorsunuz? İkinizde Türksünüz!!!‘ Haydi burdan buyrun…..Ammada gülmüştük. ikimizinde aklının ucundan bile geçmemisti, Bu arkadaş bir Karavan Arabanın içinde biri İspanyol diğeri Fransız Hanımı ile ve 3 çocuğu ile birlikte yaşıyordu.
***
Zamanla daha iyi anladığımız başka bir şeyde, neden Avrupadaki büyük magazinler dahil bir çok derginin İbizayı baş kapak yaptıklarıydı, çünküü! Adanın 60% – 65% i kadın (Bu günkü durum tam tersi) Dünyanın çeşitli ülkelerinden keşfedilmek için adaya akın ediyor, öyle o zamanlar televizyonlarda castıng showlar, falan filanda yok. İbiza var! Her kadın, diğerinden daha güzel olabilmek için her yerde her zaman bir yarışma modunda, zaten gündüzleri Nudizm (Naturizm) bir parçası olarak plajlarda güneşleniyoruz, geceleri (yasak olmasa diyecektim ama), kadınların bir çoğu yinede Nudizmi gece hayatındada şeffaf giysilerle kurnaz bir şekilde sürdürmeyi başarıyorlardı.
Daha sonraki senelerde bir kaç kez Adaya uğradığımda, İngilizlerin getirdikleri Acid House ve Partyleri ile adayı doruk noktaya getirmişlerdi, Smiley..herkesde bir Smiley T-Shirt „Summer of Love“ her yer dahada kalabalık, Clüb Patronlarıda bu arada yavaş yavaş para kokusunu almışlar. Clüblerini daha profesyonel yapı haline getirmişler, artık hepsinin birde Çatısı vardı. İngilizler adaya hakimiyetleri ile kendi DJ lerini getirerek amaç kitle turizmi. Benim gibi birçok kişi için 90lı yıllardan sonrada, İbiza çekiciliğini ne yazıkki kaybetti.
Sonuçta, Ibiza tüm dünyadan garip ve eksantrik ınsanların buluştuğu bir Adaydı. Turizmin gelmesi ile ( bizim ülkemizdede durum farklı değil bu konuda) bir çok şey artık eskisi gibi değil. İbiza bugün kendisinin kötü bir kopyası olmuş bir durumda…
Bu Ada hakkında anlatacak daha çok şey var…… next time!